18 Aralık 2007

MEĞER BİZ YANLIŞ BİLİYORMUŞUZ...


YAKAMOZ, (Bioluminicence)Türkçe okunuşu Biyoluminesans. Genellikle yanlış bilinen "Yakamoz" ayışığının suya, denize vuran yansıması değildir. Yakamoz bir canlıdır, latince ismi Noctiluca Milliaris olan bu canlı, bir biçimde ateş böceğinin denizde yaşayan versiyonudur. Luminisens maddesini vücudunda barındıran bu canlıya dokunulduğunda bir ışık saçar. Bu canlı bir planktondur, yani milimetrik boyutlarda bir canlıdır. Bunlardan milyonlarcası bir araya geldiğinde geceleri bir kayık geçerken, veya bir balık sürüsü geçtiğinde bu canlılara çarparak ışık çıkartmalarına neden olurlar.O yüzden balıkçı sandallarında yüksek bir direk ve bu direğin ucunda oturulacak bir yer vardır. Gırgır motorlarının köprülerinin çok katlı ve en üst kattan bile kumanda edilebiliyor olmalarının bir sebebi de budur. Balıkçılardan biri buraya oturarak ay olmayan geceleri balıkların yakamoz yaparak geçtikleri yolları görüp dümenciyi oraya yönlendirirler veya doğrudan kendileri tekneye (gemiye) kumanda eder. O yüzden Lüfer avlarken Lüks ışığı kullanılır, ışık balık gelsin diye değil misinanın değdiği, yakamozların çıkardığı ışıktan Lüfer korkmasın diye Lüks ışığı ile yakamoz ışığını öldürmek için kullanılır.Kelimeleri harcarken yanlışlara düşmeyelim. Esasında Yakamoz (eğer göreniniz varsa bilir) olağan üstü bir şeydir, Yakamoz olduğunda denizde uzun floresan lambalar yanıyormuş gibi olur. Ama bunun için ay ışığı olmaması gerekir. Ay ışığında (daha baskın olduğu için) göremezsiniz. O kadar muhteşemdir ki, o anda tüm romantizm biter sanki uzaylılar gelmiş gibi denize yönelirsiniz. Birde Yakamozlu ve Ay ışıksız gecelerde denize girince pırıl pırıl uzaylı gibi olursunuz. Özellikle gece dalışlarında (scuba) dalış sonrası su yüzeyine çıkınca yakamozlar binlerce yıldız halinde parmaklarınızın arasından büyüleyici biçimde geçerler.

Sayın Aydın Yardım'a ve Bülent Artüz'e teşekkürlerimizle
DENİZCE sitesinden alıntıdır.

KARINCA YUMURTASI YAĞI

Yaşlılardan, duyanlarınız var mı bilmiyorum.Eskiden küçük çocukların koltukaltı, bacak gibi kıl çıkacak olan bölgelerine karınca yumurtası sürerlermiş.Adına kocakarı ilaçları dense de bir çoğunun kimyasal yapısı incelendiğinde mutlaka yararlı olacak bir etken maddesi olduğu görülüyor.Kocakarı ilaçları aklanıyor galiba İade-i İtibar:))
Buna benzer bir anlatımı da ben aktarayım ilk ağızdan.
Eşimin Babaannesi ile -ki 102 yaş civarında şu an- bu kocakarı ilaçlarına olan merakım dolayısı ile çok konuşmalar yaparım.Günlük konuşmalarında hani bizim
"bulunmaz hint kumaşı sanki" deyimini kullandığımız yerlerde O,"Sanki Timya Otu" tanımlamasını yapıyordu.Timya otunun ne olduğunu sorduğumda şöyle bir cevapla karşılaştım.Biz gençliğimizde orakla ot biçerken görmeden küçük kertenkelelerin de kuyruklarını keserdik yanlışlıkla sonra ot biçmeyi bırakıp düşerdik yaralı hayvanın peşine onu takip ederdik.Hangi ottan yerse o timyadır.O otu toplar yaralara kesiklere kullanırdık ama az bulunurdu o ot.
Gördüğünüz gibi eski insanlar bunları durduk yerde biyerlerinden uydurup yapmamış bu ilaçları onların labaratuarları doğa,yol göstericileri ise içgüdüsel olarak hareket eden hayvanlar olmuş.Her hayvanın yapısı insana uygun olmasa da bu ve buna benzer yöntemler uygulanmış işte yorum sizin diyerek gelelim Karınca yumurtası yağına.
Bu yağ küçüklerde olduğu kadar büyüklerde de etkiliymiş.Kılların kökünden ağda ya da cımbız tarzı bir yöntemle alınmasından hemen sonra 3-4 gece yatmadan önce o bölgelere yağı sürerek iyice yediriyorsunuz.Bir daha ki kıl alma işleminden sonra yine aynı yöntemi uyguluyorsunuz ta ki kıllar yok olana kadar
Bayanların kulağına hoş geldigine eminim.Denenmeyen yöntem bırakmadık.Ne epilatörler aldık.Ne lazer tedavileri uyguladık ne paralar döktük malumunuz.
Hemen belirteyim ürün sağlık bakanlığından onaylı değil.İran ve suriyede üretiliyor ancak ülkenin her yerinde aktarlarda bulmak mümkün.Bazı yerlerde sahteleri de varmış duyumunu aldım.Fiyatı 8ytl ile 25 ytl arasında talebin yoğunluğuna göre değişiyor.Yani ucuz olan sahte pahalısı gerçek diye bir kanıya varmayın.Kadınlar Kulübünün üyelerinden bir çoğu bunu denemiş. Kişiye göre ve kılın yapısına göre değişse de ilk seanslardan itibaren gözle görülen bir seyrelme,kıllarda zayıflama ve kılın geç çıkması gibi sonuçlara varılmış
Ne dersiniz? Denemeye değer mi?

17 Kasım 2007

HUZUR


Huzur nasıl bir şey anne?

Gecelerin kulağına fısıldamak mı derdini?

Dağlarda bulmak mı dersin

Söyledikçe dinlediğin sesini.

Huzur nasıl bir şey anne?

Gizlice ağlamak mı?

Çınarların serinliğinde midir yoksa

Rahat uyu diye uğurlanan,

Dönülmez yola çıkmak mı?

TOHUM


Sancılı kıvranışlar sardı mı bedeni,
Her nefeste acı çekersin.
Geçmez zindan karası zamanlar.
Son bir çığlıkla,
Benliğinden yeni bir ben doğsun istersin.
Söyle tohum!
Çeperini yırtıp,
Gün ışığına çıkarken,
Daha çok mu acı çekersin?

SARI HÜZÜN

Bütün hüzünleri istiyorum.
Bilirim onlar yakışır bana.
Sarı hüzün,mavi yalnızlık,
Bana kavuşturur beni.
Bir başak sapı, Bir nohut tanesi,
Dünyamın dengesi,
Üflesem düşmeden,
Döner misiniz mavi gökyüzünde?
Sırtım yeşilinde toprak!
Yüzüm yüzüne bakar ,Sonsuz sema..
Sarı hüzün,mavi yalnızlık,
Siz benimsiniz artık.

ALAKASIZ...

Kağıt ve kalem hep şirin gelmiştir bana. Teknolojiyi yadsımıyorum. Klavyenin başına geçince nedense kelimeler öyle löp löp dökülmüyor. Sökün edip dizilmiyor. Yine aklıma gelen ilk cümleyi yazıp peşinden sürüklenecekleri merak ediyorum. Laf lafı açtığına göre düşen ilk cümlede herhalde bize kıyağını yapar. Aslında konu yok, konusuz, alakasız bir yazı bu. Ciddiyetten uzak. Politika yok. Ağzımızı yormanın hiçbir anlamı yok. Sazı alan çalıyor zaten. Biz figüranız. Öyle doğmuşuz. Başrollere soyunamadık henüz. Kısaca rüzgarın yönünü etkileyecek gücümüz yok.

Dünyanın ne hale geldiğini merak etmiyorum artık. Dünya da zaten benim ne halde olduğumu hiç merak etmedi. Nasıl olduğumu soran çok aslında ama nasıl olduğumla ilgilendikleri için değil verilecek yanıttan emin oldukları için. ‘’Teşekkürler, iyiyim. Siz/Sen nasılsın(ız)’’ ? Hadi ya. Ne zaman iyi oldun, sesin tuhaf,enerjin tükenmek üzere. Sanki Azrail ile son sohbetini ediyor gibisin ama hala iyisin. Bravo. Hem dertlerimi anlatsam derman mı olacaksınız da hep sorarsınız, bilmem. İşte sadece iyi olduğumuz kısa anlar bunlar. Böyle sorulduğunda kısa da olsa iyi oluveriyoruz hemen.

Hatırlatmayın, sormayın nasıl olduğumu. Ben nasıl olduğumu düşünmeden yaşayan biriyim. Size ne? Daha iyi olabilirdim ama hava ve saha şartları buna müsait değil. Ama size daha iyi yanıtlar verebilmek için kendimi hırpalamaya hiç niyetim yok. Sormayın kardeşim. Siz keyfinize bakın.

İyi olsam, yardım mı isteyeceksiniz? Ben kimseye yardım edecek durumda değilim. Edebilsem kendime edeceğim önce. Ama kimsenin yardımına da ihtiyacım yok. Kendi yağımızda kavruluyoruz. Yağımızın bazen azaldığını kabul ediyorum fakat elimizden gelen bu kadar. Hep daha iyiyi ve güzeli bekliyoruz ama beklerken ömrün de tükendiğinin pekala farkındayız. Babadan zengin olamadık, kocadan da varsıllık bekleyemedik. Yağmalamaya tevessül etmedik. Çalmadık, çırpmadık,çarpmadık. Hasbelkader sürünüyoruz işte. Sürünenlerin asla takılıp düşmeyeceğini bilmekle yetiniyoruz şimdilik. Okey oyununda olduğu gibi ya elden çift okey gelir, ya da tek. O da yoksa yerden çekmeye çalışırsın. Ama masada taş çalan çoksa, ağzınla kuş tutsan bile avcı değil av olabilirsin ancak. Çünkü masada her türlü hile serbest. Kural mural hak getire. Hatta marul bile yok ki, yeşillik olsun. Oyuncuların çoğu anasının gözü, babasının gergedanı maşallah. Kurtlarla dans edebilmek kolay mı? Donuna kadar göz dikmişler. Açığını kolluyorlar.

Sonra sorun sırayla, nasılsın(ız) diye. Siz olmasanız daha iyi olabilirdim, sizinle tanışana kadar gayet iyiydim, hayatıma müdahale etmeyin, gibi yanıtlar veremediğinizi bildikleri için soruyorlar sürekli.

Telefonda bile ‘’alo’’ diyemeden daha ‘’nasılsınız’’ sorusu. Kardeşim siz beni ne tanıyorsunuz da nasıl olduğuma ilgi duyuyorsunuz ? Adınızı ilk şimdi duydum. Bana nasıl olduğumu düşündürmek ve hatırlatmak zorunda mısınız?

Bir ara bu klasik sorulara standart cevaplar hazırlayıp banttan vermeyi düşündüm. Cebime küçük bir Japon harikası yerleştirip gelen sorulara göre tuşlara basıp standart yanıtlarla gülümsemeyi de ihmal etmeden playback, dönsün dursun.



Yarının dünden daha iyi olacağı umuduyla yatarsın, ertesi gün hiç farklı başlamaz ve öğleden sonra akşamın karanlığı çökmeye başladığından bugünden de ümidi kesip yarına ertelenirsin. Böyle günler erir gider, farkına varamazsın ama zaman seni de eritir. Beni de erittiği gibi. Her gün aynayla flört halinde olduğun için fiziksel değişikliklerinin ayırtına varamazsın. Kendine alışırsın çünkü. Ama bir gün uzun zaman görmediğin bir eski dosta rastlarsın ve bu ne hal? dökülüyorsun’’ sözlerinden sonra çok eski bir dostunu kaybetmeyi de göze alırsın.

Dost elbette kendi görüntü değişikliklerinden bihaberdir,hergün aynada kendisiyle flört ettiği için alışmıştır kendine...

8 Ekim 2007

ÇAMUR VE ŞİFA

Her yaz olduğu gibi bu yaz da tatilimin bir kısmını ülkemin farklı yörelerini görmeye ayırdım.Bu sene ki güzergah, Fuat BAŞ hocamın bir tavsiyesiyle kendiliğinden belirdi.Erzurum'da Pasinler ilçesinden yaklaşık 15 km doğuda Köprüköy'de bulunan"Deli Çermik"i deli gibi aradık:) Ulaşmamız biraz zor oldu ama buna sebep yanımızda yol haritamın olmamasıydı.Tüm engellere ve fazladan 600 km yol gitmeme rağmen inatla "deli Çermik"e ulaştım.Burası gerçekten görülmeye değer bir doğal şifa kaynağı.
Kükürtlü bir suyun ve çamurun güneşle birleşmesinden insanlara bahşedilen mükemmel bir nimet diyebilirim.
Tabi ki Erzurum'da güneşi bulmak için çabuk hareket etmem gerekti ve 2 gün de olsa burada ki şifa kaynağından yararlanabildim.
Ege ve akdenizde bu tarz ama biraz daha kaliteyle sunulmuş çamurlara girmek için hatrı sayılır paralar ödenirken,burada kapıdan içeriye girmek kişi başına sadece 2,5 ytl...Giriyorsunuz içeriye ve canınız istediği kadar kalıyorsunuz öyle saat başı ücret de değil.Kadınlara ve erkeklere olmak üzere iki bölüm hazırlanmış tesisin üzeri açık ve yüksek duvarlarla çevrili..İçeride soyunma kabinleri, sürekli su devinimi olan bir havuz ve havuzun yan tarafında da bataklık tarzı içinden fokurtuyla su kaynayan bir çamur var.Gördüğüm manzara karşısında donakaldım.Benden önce bu çamura girenler vücutlarının her yerine çamuru bulaştırıp sonra bir kenarda güneşlenerek çamurun kurumasını bekliyorlar.Ancak orada bekleyenler 1.dereceden yakınım bile olsa emin olun tanımak mümkün değil.Kimse kendini göremediği için herkes birbirinin haline gülümsemekte:) Çamura girdikten sonra saçlarıma sürmekte tereddüt ettiğim bu çamur meğer cilde ,cilt hastalıklarına,sinir sistemine,özellikle eklem romatizması başta olmak üzere tüm romatizmal hastalıklara,koklamak suretiyle astım ve nefes darlığına ve şu anda hatırlayamadığım bir çok hastalığa iyi geldiğini çıkış kapısında asılı bulunan Erzurum valiliğinin denetleme ve sonuç raporundan okudum.Çamur vücutta kuruduktan sonra yan tarafta bulunan duşlarda -ki yine kaplıca suyu geliyor bu duşlardan ama sıcak değil vücut ısısında diyebilirim-çamur akıtılıp ardından havuz sefasına giriyorsunuz.Havuza girdikten sonra cildimde minik karıncalanmalar ya da batmalar olduğunu hissettiysem de fazla etkilenmedim bu durumdan ancak bu çamur ve havuz kürü bitip de oradan çıktığımda kıyafetlerimin her cildime dokunmasında tüm gözeneklerimde minik minik binlerce acı vermeyen batmalar olmaya basladı.Telaşlanarak kaplıca görevlisine sorduğumda O hoş Erzurum ağzıyla "merak etme baci şifa olir.Buraya gelenler aksama kadar bu çamurda yatir yuvarlanir şifa buliyir"Ondandır cevabını aldım:)
Eğer yolunuz Erzurum'a düşerse "Deli Çermik"e uğramadan geçmeyin derim.


Bu nasıl bir anlayıştır ki konuşurken yazarken Türkçe kelimelerin dışında kelimeler kullanmak insanlara kendini iyi hissettiriyor. Daha bir üstün özellik kattığını düşünüp hayatımızın her yerine soktuk bu yabancı kelimeleri. Neye? Niye özendik?
Ortalıkta “Dilimiz elden gidiyor” diye çığırtkanlık yapanların kaç tanesi dilimizin yozlaşmaması için, kaç şey yapıyorlar diye merak etmekten de kendimi alıkoyamıyorum.Tabi ki yüzlerce,binlerce insanı ardına takıp sihirli kaval öttüremezler de. Yine Kendi diline sahip çıkmak için, her insanın kendi çapında yapabileceği bir şeyler vardır.Yabancı kelimelere ve özentiye karşı tavır alınması gerekiyor.En basit yol yabancı kelimelerle bezenmiş dükkanlardan alış veriş yapmamak.Ayrıca bu tavrı da karşı tarafa açıklamak “Bu sebepten dolayı buradan alışveriş yapmayacağım”diye..Belki tek kişi olarak çok küçük bir tavır alma gibi düşünebilirsiniz.Hani bunun ne caydırıcılığı olabilir?Unutmayalım ki binlerce minik damla koskocaman bir derya oluşturabilir.
Artık “Dilimiz elden gidiyor” diye dizlerimizi dövmektense bir şeyler yapma vakti gelmedi mi ? Ne dersiniz?

5 Ekim 2007

AMASRA


Karadeniz'in hoyrat sularına gelin edasıyla uzanmış, gözleri ufukta birini bekler gibi durur "AMASRA"..
Bakmayın siz gelinlik kız gibi durduğuna,asırlardır bu zarafetini ve tazeliğini korumakta.Ne çok medeniyetlere analık etmiş,ne çok hayatları barındırmış bağrında.Fatih Sultan Mehmet'in Amasra'yı fethinden sonra bu manzaraya bakarak "Lala! Lala!Çeşm-i Cihan bum'ola?" dediği gibi...Çeşm-i Cihan,(Dünyanın Gözü) Karadenizde...!

BEYİNSEL OLARAK MI YOKSA BEDENSEL OLARAK MI ŞİŞMANSINIZ?


Toplumun kabul gördüğü,"normal" denilen bir vücuda sahip olmak,özellikle kadınların, ölümüne savaş verdikleri bir konudur.Bu sonu gelmeyen savaş; binlerce , tedavi, reçete,ilaç,bitkisel formüllerini de beraberinde evimize dilimize taşımış ve bununla ilgili büyük bir sektör de korkutucu boyutta büyüme göstermiştir.
Rahmetli anneannem anlatırdı, genç kızlık dönemlerinde güçlü kuvvetli sağlıklı ve albenili görünmek için beline yorgan dolayıp üzerine de kıyafetlerini giyermiş.:)) O zaman toplumun kabul gördüğü ölçüler değişikmiş yani.
Günümüz kabullerine bakarsak işimiz bayağı zor gibi..Son dönemlerde çok sözedilen "sıfır beden" olgusu bir çok genç kızın hayali olmakla birlikte sonlarını da hazırlamaktadır.
Magazin Hurilerine bakarak önce kafamızda şişmanlıyoruz.90-60-90 olmayan bütün ölçüler tü kaka ölçü durumuna düşüyor.Bundan sonrası çorap söküğü zaten.Bu ölçülere uymayan kadın,çirkin,kimsenin ilgisini çekmeyen,hatta evliyse eşinin, ondan daha zayıf ve muhteşem fizikli birisiyle aldattığına kadar abartılabiliyor.Eğer aldatılma halihazırda olmamışsa, gelecekte bir gün kendisinden yaşça ve fiziken daha iyi durumda biriyle aldatılacağı paranoyası yerleşiyor.:))Hayatlarında yolunda gitmeyen şeylere bulunacak bundan daha mükemmel bir kılıf olabilir mi ?Şişmanlığım yüzünden oldu bunlar..!(Kadınların işi ne kadar zor görüyorsunuz değil mi)
Aslında bu örneklendirdiğim kadınların hiç birisi gerçekte şişman olarak adlandırılmıyor.Beyinsel şişmanlık bu...

30 Eylül 2007

MERHABA

Merhaba,
İlgimi çeken konularda karaladığım yazılardan oluşan e-günlüğüme hoş geldiniz.İyi vakit geçirmeniz dileğiyle.