17 Kasım 2007

HUZUR


Huzur nasıl bir şey anne?

Gecelerin kulağına fısıldamak mı derdini?

Dağlarda bulmak mı dersin

Söyledikçe dinlediğin sesini.

Huzur nasıl bir şey anne?

Gizlice ağlamak mı?

Çınarların serinliğinde midir yoksa

Rahat uyu diye uğurlanan,

Dönülmez yola çıkmak mı?

TOHUM


Sancılı kıvranışlar sardı mı bedeni,
Her nefeste acı çekersin.
Geçmez zindan karası zamanlar.
Son bir çığlıkla,
Benliğinden yeni bir ben doğsun istersin.
Söyle tohum!
Çeperini yırtıp,
Gün ışığına çıkarken,
Daha çok mu acı çekersin?

SARI HÜZÜN

Bütün hüzünleri istiyorum.
Bilirim onlar yakışır bana.
Sarı hüzün,mavi yalnızlık,
Bana kavuşturur beni.
Bir başak sapı, Bir nohut tanesi,
Dünyamın dengesi,
Üflesem düşmeden,
Döner misiniz mavi gökyüzünde?
Sırtım yeşilinde toprak!
Yüzüm yüzüne bakar ,Sonsuz sema..
Sarı hüzün,mavi yalnızlık,
Siz benimsiniz artık.

ALAKASIZ...

Kağıt ve kalem hep şirin gelmiştir bana. Teknolojiyi yadsımıyorum. Klavyenin başına geçince nedense kelimeler öyle löp löp dökülmüyor. Sökün edip dizilmiyor. Yine aklıma gelen ilk cümleyi yazıp peşinden sürüklenecekleri merak ediyorum. Laf lafı açtığına göre düşen ilk cümlede herhalde bize kıyağını yapar. Aslında konu yok, konusuz, alakasız bir yazı bu. Ciddiyetten uzak. Politika yok. Ağzımızı yormanın hiçbir anlamı yok. Sazı alan çalıyor zaten. Biz figüranız. Öyle doğmuşuz. Başrollere soyunamadık henüz. Kısaca rüzgarın yönünü etkileyecek gücümüz yok.

Dünyanın ne hale geldiğini merak etmiyorum artık. Dünya da zaten benim ne halde olduğumu hiç merak etmedi. Nasıl olduğumu soran çok aslında ama nasıl olduğumla ilgilendikleri için değil verilecek yanıttan emin oldukları için. ‘’Teşekkürler, iyiyim. Siz/Sen nasılsın(ız)’’ ? Hadi ya. Ne zaman iyi oldun, sesin tuhaf,enerjin tükenmek üzere. Sanki Azrail ile son sohbetini ediyor gibisin ama hala iyisin. Bravo. Hem dertlerimi anlatsam derman mı olacaksınız da hep sorarsınız, bilmem. İşte sadece iyi olduğumuz kısa anlar bunlar. Böyle sorulduğunda kısa da olsa iyi oluveriyoruz hemen.

Hatırlatmayın, sormayın nasıl olduğumu. Ben nasıl olduğumu düşünmeden yaşayan biriyim. Size ne? Daha iyi olabilirdim ama hava ve saha şartları buna müsait değil. Ama size daha iyi yanıtlar verebilmek için kendimi hırpalamaya hiç niyetim yok. Sormayın kardeşim. Siz keyfinize bakın.

İyi olsam, yardım mı isteyeceksiniz? Ben kimseye yardım edecek durumda değilim. Edebilsem kendime edeceğim önce. Ama kimsenin yardımına da ihtiyacım yok. Kendi yağımızda kavruluyoruz. Yağımızın bazen azaldığını kabul ediyorum fakat elimizden gelen bu kadar. Hep daha iyiyi ve güzeli bekliyoruz ama beklerken ömrün de tükendiğinin pekala farkındayız. Babadan zengin olamadık, kocadan da varsıllık bekleyemedik. Yağmalamaya tevessül etmedik. Çalmadık, çırpmadık,çarpmadık. Hasbelkader sürünüyoruz işte. Sürünenlerin asla takılıp düşmeyeceğini bilmekle yetiniyoruz şimdilik. Okey oyununda olduğu gibi ya elden çift okey gelir, ya da tek. O da yoksa yerden çekmeye çalışırsın. Ama masada taş çalan çoksa, ağzınla kuş tutsan bile avcı değil av olabilirsin ancak. Çünkü masada her türlü hile serbest. Kural mural hak getire. Hatta marul bile yok ki, yeşillik olsun. Oyuncuların çoğu anasının gözü, babasının gergedanı maşallah. Kurtlarla dans edebilmek kolay mı? Donuna kadar göz dikmişler. Açığını kolluyorlar.

Sonra sorun sırayla, nasılsın(ız) diye. Siz olmasanız daha iyi olabilirdim, sizinle tanışana kadar gayet iyiydim, hayatıma müdahale etmeyin, gibi yanıtlar veremediğinizi bildikleri için soruyorlar sürekli.

Telefonda bile ‘’alo’’ diyemeden daha ‘’nasılsınız’’ sorusu. Kardeşim siz beni ne tanıyorsunuz da nasıl olduğuma ilgi duyuyorsunuz ? Adınızı ilk şimdi duydum. Bana nasıl olduğumu düşündürmek ve hatırlatmak zorunda mısınız?

Bir ara bu klasik sorulara standart cevaplar hazırlayıp banttan vermeyi düşündüm. Cebime küçük bir Japon harikası yerleştirip gelen sorulara göre tuşlara basıp standart yanıtlarla gülümsemeyi de ihmal etmeden playback, dönsün dursun.



Yarının dünden daha iyi olacağı umuduyla yatarsın, ertesi gün hiç farklı başlamaz ve öğleden sonra akşamın karanlığı çökmeye başladığından bugünden de ümidi kesip yarına ertelenirsin. Böyle günler erir gider, farkına varamazsın ama zaman seni de eritir. Beni de erittiği gibi. Her gün aynayla flört halinde olduğun için fiziksel değişikliklerinin ayırtına varamazsın. Kendine alışırsın çünkü. Ama bir gün uzun zaman görmediğin bir eski dosta rastlarsın ve bu ne hal? dökülüyorsun’’ sözlerinden sonra çok eski bir dostunu kaybetmeyi de göze alırsın.

Dost elbette kendi görüntü değişikliklerinden bihaberdir,hergün aynada kendisiyle flört ettiği için alışmıştır kendine...