28 Aralık 2008

KEDİ DIŞKISINDAN KAHVE



'İğrenç' demeyin, kedi dışkısı deyip geçmeyin. Endonezya açıklarındaki Sumatra Adası ile çevre adalardaki ormanlarında yetişen kahveye özelliğini veren bir Misk kedisi türü.
Bu kediler kahve ağaçlarındaki kahve çekirdeklerini bütün olarak yutuyor. Midesindeki enzimlerle fermantasyon geçiren çekirdekler dışkı yoluyla atılıyor. Bu çekirdekler dışkıdan ayrılıp özel işlemlerden geçiliyor ve sofraya kahve olarak geliyor.
İşi gücü bırakıp bu kahvenin sırrını keşfeden ise Kanada Ontario'daki Guelph Üniversitesi'nden Dr. Massimo Marcone adlı öğretim görevlisi. Kopi Luwak adlı kahve yılda 260 kilo kadar üretilebiliyor.

Sabah gazetesinin haberine göre, dünyanın en pahalı kahvesinin satışı Türkiye'de de başladı. EvdeKahve-Etken Gıda adlı şirket 6 ay önce Kopi Luwak'ı ithal etmeye başlamış. 15 içimlik paketlerde satılan kahvenin bir kutusu 100 gram. 15 içimlik kutunun fiyatı 990 YTL. Bölün paket fiyatını 15'e 66 YTL çıkar. Bir başka deyişle bir fincan kahve 66 YTL'ye geliyor.

Peki bu kahveyi alan var mı? İthalatçı şirketin ortaklarından Selçuk Karaoğlan, "11 kutu sattık" diyor. Bu da 1.1 kilo demek. Karaoğlan 60 kutu daha sipariş verdiklerini söylüyor.

ALINTI

22 Aralık 2008

ETOBUR BİTKİLERİM


Her şerde bir hayır varmış derlerdi büyüklerimiz. Bazen yaşadığım olaylar ve sonuçları bana bu sözü tasdik ettiriyor gibi.
2007 kasım ayında oğlumun gittiği ilköğretim okulunun bahçesindeki ceviz ağaçlarının okul müdürü tarafından hunharca kesilmesi, beni bitkilere ve yeşile daha bir bağlamıştı. O günlerde bitkilerle ilgili araştırma yaparken etobur bitkiler karşıma çıkıverdi. Ülkemizde az bilinmesine rağmen, profesyonelce bu bitkilerle ilgilenen kişilere ulaşmam zor olmadı internet sayesinde. Önce bilgi sonra tohum, yetiştirme derken etobur bitki delisi olup çıkıvermişim. Bu arada değerli bilgilerini, tecrübelerini ve hatta yavru etoburlarını bu bitkiyi yetiştirmeye gönül vermiş insanlardan esirgemeyen Sayın Erkan Mirzaoğlu'na buradan da teşekkürlerimi iletiyorum.
Yaprak yapılarından davranışlarına, yetiştirme şartlarından toprak ve su isteklerine kadar tümü çok farklı olan ve bu farklılığı yetiştiren kişiye de aksettiren etobur bitkiler bir müddet sonra tutku haline geliyor. Yağmur yağarken bidon elinizde dışarı fırlayabiliyorsunuz. Neden mi? Çünkü onlar musluk suyu içme suyu gibi sulardan hoşlanmıyor. Yağmur suyu, saf su ya da distile su seviyorlar. Doğal ortamları bataklık ve turbalıklar. Bu nedenle de her toprağı, her suyu kabul etmeyen bitkiler. Asit ağırlıklı toprakları seviyorlar. Sphagnum yosununun çürümesiyle elde edilen bir torf çeşidi olan sarışın torf veya sphagnum torfunda yetiştirilebiliyor. PH değeri 3-4 civarı olmalı ki mutlu mutlu yaşayıp etrafta gezinen sinek arı gibi canlıları yakalayabilsinler. Yakalayıp ne yapıyorlar dersiniz? İhtiyaçları olan azot ya da son zamanlarda bahsedilen fosfor gibi maddeleri bu canlılardan sağlıyorlar.
En çok bilinen türü Venüs Sinekkapanı (Dionea Muscipula)aktif kapanlı olan bu bitkinin yaprak yapısı en ilginç ve türünün tek örneğidir.

4 Kasım 2008

EZAN ÇİÇEĞİ

Halk arasında ezan çiçeği olarak bilinen oenothera ilginç özelliklere sahip otsu bir bitkidir.Lale iriliğindeki ipeksi sarı çiçekleri gün boyu kapalı durur. Güneş battığı anda -ki bu an ezanın okunmasına da denk gelir-aniden açılarak şaşırtıcı bir gösteri sunar. Bu arada çarpıcı kokusu ile tüm arıları kısa bir süreliğine üzerine çeker. Arılar yaklaşık 10 dakika kadar çiçeklerin etrafındadır sonra onlar da kaybolur. Ertesi gün öğlene yakın sönen çiçeklerin ömrü bir gündür. Ancak bol tomurcuk verdiği için problem olmaz. Baharda rozet biçimi etli ve tüylü yaprakların ortasından uzun bir sap çıkarır. Bu sapın üzerinde yaz boyu açacak olan tomurcukları taslak halinde bulunur. 1.5 metre uzayabilir. Aynı zamanda şifalı bir bitkidir. Yağı Ticari ambalajlarda satılmaktadır. Aşağıda kendi bahçemdeki ezan çiçeklerinin açılışını görüntülediğim video bulunmaktadır. Kokusunu sizlere iletemesem de bu muhteşem gösteriyi izlemelisiniz.

3 Temmuz 2008

HOŞGELDİN DENİZ EFE!



Heyecanla geleceğin günü bekledik. Sesini duymadan, yüzünü görmeden sevdik seni.
Dünyaya gözlerini açıp, yaşam çığlığını attığında ise vazgeçilmezimiz oldun.
Hoşgeldin! İyi ki geldin DENİZ EFE...

25 Şubat 2008

LİPOGRAM

Bir dilin çok kullanılan bir harfini hiç kullanmadan yazılmış eserlere deniyormuş LİPOGRAM. Şu aralar iki kelimeyi bir araya getiremeyen insanlarla doluykan çevremiz. İnsanlar sınırlarını zorlayarak neler yapmışlar. Hem de taaa antik çağdan beri.
Lipogramın ilk örnekleri eski yunanda görülmüş. Bir adamcağız- Adı TRİFONYUS-24 kitap yazmış bu teknikle ve her kitapta başka bir harf eksik. Alfa, beta, gama...diye devam eden. Sonra 18.yy'da alman Gattlob BURMAN -r harfini çıkarmış hayatından 20 bin kelimelik 130 şiir yazmış ve hayatının son 17 yılında konuşurken bile -r harfini kullanmamış. Fransız yazar Georges Perec'in "Kayboluş" romanında da e harfi bulunmuyor. İşin ilginç yanı yazar bunu açıklayana kadar hiç bir eleştirmen bunu farketmemiş. Daha da ilginç olanı ise bu ünlü roman dilimize çevrildi. Cemal Yardımcı tarafından dilimize çevrilen romanın çevirisinde de hiç -e harfi bulunmamakta.(Bu romanı yazmaktan daha da zor olsa gerek)
Şimdi gelelim bize bizde yok mu? Bizde de gururla söyleyeceğimiz bir lipogram örneği var. Çeviri değil. Ama kimsenin haberi yok o ayrı konu. Yazar Ersin Tezcan'ın E'siz POTKAL adındaki kitabının içinde -e harfi yok. Okumanızı tavsiye ederim.

15 Şubat 2008

DÜNYANIN İLK AŞK ŞİİRİ



Dünyanın ilk aşk şiiri, yıllardır İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergileniyor.
4 bin yıllık çivi yazısı tablet, 14 Şubat Sevgililer Günü'nün yaklaşmasıyla, ayrı bir bölüme kondu. Şiir bugün için bile, erotik dizelerden oluşuyor.
Sümerce çivi yazılı tablet, 1889 yılında, Bağdat'ın 150 kilometre uzağındaki Sümer kenti Nippur'da bulundu.
Tablet 55 yıl önce ABD'li Sümerolog Samuel Noah Kramer tarafından okundu. Aynı dönemde tableti Türkçe'ye ise bugün 94 yaşında olan Türkiye'nin ilk Sümeroloğu Muazzez İlmiye Çığ çevirdi.
Sözleri Sümer döneminin bir yansıması olan şiir, şubat ayı boyunca özel bir vitrin uygulamasıyla sergilenecek.
Şiirin Metni günümüz için bile oldukça erotik unsurlar içeriyor.

Damadım, kalbimin sevgilisi.
Güzelliğin büyüktür baldan tatlı.
Aslan, kalbimin kıymetlisi.
Güzelliğin büyüktür baldan tatlı.
Benim değerli okşayışlarım baldan tatlıdır.
Yatak odasında bal doludur.
Güzelliğinle zevklenelim.
Aslan seni okşayayım.
Benim değerli okşayışlarım baldan tatlıdır.
Damadım benden zevk aldın.
Annem söyle sana güzel şeyler verecektir.
Babam, sana hediyeler verecektir.
Sen beni sevdiğin için.
Lütfet bana okşayışlarını.
Benim Tanrım, benim koruyucum .
Tanrı Ellil'in kalbini memnun eden Şusin'im.
Lütfet bana okşayışlarını .

SALEP ORKİDESİ


İçmeyeniniz var mı bilmiyorum ama soğuk kış aylarında şöyle iyi yapılmış bir fincan salebe kimse hayır demez. Ya da yazın sıcaklarında şöyle hoş aromalı güzel bir Maraş dondurmasına kim hayır diyebilir ki? Peki nedir bunların sırrı biliyor musunuz? Maraş dondurması nasıl bu kadar lezzetli olabiliyor ya da salep bu tat ve aromasını nereden buluyor? Her ikisinin de özünde bir orkide türünün varlığından söz edeceğim. Evet yanlış duymadınız. Sevginin simgesi olan nadir çiçeklerden birisi olarak bildiğimiz ve çok bulunan türlerini bile çiçekçilerden en az 100 ytl ye temin ettiğimiz orkideleri yiyip içiyoruz. Hem de pervasizca...


Tüm değerlerimizi yok ettiğimiz gibi nadir bulunan ve ülkemizde bir çok çeşidi yetişen orkide türlerinden salep orkidesini de dondurma ve salep yapmak için katlediyoruz. Dünyada koruma altına alınan bu bitki ülkemizin de taraf olduğu CİTES (Nesli tehlike altında olan hayvan ve bitki türlerinin uluslararası ticaretine ilişkin sözleşme)isimli uluslararası anlaşmaya göre toplanması ve satılması yasaktır.

Ama bunu kim biliyor? hani ormanlık bir alanda elinde iki tane orkide yumrusu bulunan bir kişiyi yurt dışında 2 yıl hapse atarlar da ülkemizde cebinden uyuşturucu ya da silah çıkmadığı sürece bir sorun olacağını sanmıyorum. Bunun canlı örneğini ülkemizin çeşitli yörelerinde görmek de mümkün. Belirli yörelerde "salepçiler" diye isim bile takılmış bu yasadışı işi yapanlara. Bunlar salep orkidelerinin bulunduğu yörelere gidip ortalığı talan edip dönüyorlar. Yöre halkı orkidenin toplanışından değil ama çayır ve otlaklarının talan edilip delikler açılmasından huzursuz oluyor tabiki.

Orkideler büyük çapalarla iki yumrusu ile beraber topraktan sökülüp, daha açık renkli olan ve genellikle gelecek neslin oluşacağı yeni yumru, içimlik salep üretimi için alınmaktadır. O yılın üretimi eski yumru üzerindeki genellikle çiçek açmaya başlamış bitki ise gelişigüzel atılmaktadır. Bu durum orkide için ölüm demektir.

Bir kilo salep üretmek için yaklaşık 1000 ila 4000 yumru kullanılmaktadır. Türkiye’de yılda yaklaşık 45 ton salep üretildiği tahmin edilmektedir. Bu da, topraktan sökülen yıllık orkide miktarının 45-180 milyon yumru gibi bir sayıya ulaşması demektir. Tarım Orman ve Köyişleri Bakanlığı 1974 yılında salebe en azından ihraç yasağı koymasına rağmen bu yasak maalesef yeterince uygulanamamaktadır.

Orkidelerin bu şekilde azalmasını engellemek için salep üretim ve ticaretinin kontrollü olarak yapılması gerekmektedir. Doğadan toplama şeklindeki bu tip üretime izin verilmemeli, kültüre alma imkanları araştırılmalıdır. Orkidelerin yok olmaması için daha duyarlı ve tutarlı koruma yöntemleri geliştirilmelidir. Orkideleri korumak açıktır ki, içimlik salebe ve salep tozuyla üretilen dondurmalara olan talebin azalmasıyla sağlanacaktır.

28 Ocak 2008

Amasra'ya Termik Santral

Kendimi bildim bileli göğsümü gere gere bahsettim senden. Gurur duyarak gösterdim fotoğraflarını. Her defasında doya doya bakmak için geldim sana ama aynı açlıkla ardıma bakarak geri döndüm. Yeşiline mavine doyamadan. Kızıl toprağına yüz sürdüm kokladım. Sıcakkanlı insanını özledim uzak diyarlarda. Hırçın denizinde yüzdüm güneşinin altında ve her defasında tek bir ayrık otuna bile zeval gelmesin diye özen gösterdim. Sevgimin ölçü birimi oldun.Çoğu zaman sevdiklerime şunu söyledim."Seni Amasra kadar seviyorum" Duydum ki ey sevgili!
Gül çehreni dumanlara saracak, mavi denizini zehire boyayacak, ılık yağmurlarına asitler katacak, balıkçılarını yasa boğacak, çiftçini elleri koynunda bırakacak celladını inşa ediyorlarmış.
Hep senden söz ederken masal prensesi benzetmesi yaparlardı.
Çocuklarımıza torunlarımıza seni masal gibi mi anlatacağız? Bir varmış-Bir yokmuş diye başlayarak...Biz seni yeterince koruyup kollayamadık.
Senin yuzune nasıl bakacagız?